“Sevgi günümüzde anlamını kaybetti” diyor, bir düşünür ve yerden göğe kadar haklı elbette!
Buradan hareketle mutlaka paylaşmalıyım dediğim iki anekdotu aktarmalıyım o zaman sizlerle:
Genç bir adam tabağındaki lezzetli balığı afiyetle yiyor, tadını çıkartarak. İştahlı genç adama, “Niçin balık yiyorsun” diye soruyorlar.
“Çünkü balığı seviyorum” diyor.
Karşısındaki adam, muazzam bir saptama yapıyor:
-Balığı seviyorsun öyle mi? İşte bu yüzden onu öldürdün ve pişirdin, yedin… Bana balığı sevdiğini söyleme; onu yedin… Sakın bana balığı sevdiğini söyleme. Sen kendini seviyorsun. Çünkü balık o kadar lezzetli ki, onu sudan çıkardın ve öldürdün ve yedin… İşte sevgi dediğimiz şeyin büyük çoğunluğu balık sevgisi. Genç çiftlerin çoğunluğu birbirlerine âşık olurlar, bunun anlamı nedir? Bu demektir ki, aralarında biri diğerinin fiziksel, duygusal ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşündü. Erkek de, kadın da diğeri vasıtasıyla kendi ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşündü. Bunun adı diğeri için sevmek değildir. Diğer kişi kendini tatmin etmek için ancak bir araç olur. Birçok sevgi, balık sevgisi gibidir. Dışa dönük sevgi, ben ne elde edeceğim, ne vereceğim değildir. Bir önemli söz var; insanlar önemli bir hata yapar. Sevdiklerine verdiklerini sanırlar. Ancak cevap, gerçek cevap verdikçe sevdiğinizdir. Asıl önemli nokta sana bir şey verdiğimde, sendeki bana yatırım yapıyorum. Kendini sevmek doğuştan var olduğuna göre, herkes kendini sever. Şimdi benim bir parçam sende olduğuna göre benim sevdiğim bazı şeyler artık sendedir. Gerçek sevgi bir şeyler almak değil, vermektir.
ÖNEMLİ BİR DERS
Stres çağımızın en büyük problemleri arasında. Hepimizin baş belası.
Ve bu konuyla ilgili bir filozof bakın ne anlatıyor:
Istakozlar nasıl büyür diye bir makale vardı önümde. İlgimi çekmemişti ama merak ettim okudum. Istakozların sert bir kabuk içinde yaşayan, yumuşak, narin bir hayvan olduğu yazıyordu. Bu sert kabul genişlemiyor, büyümüyordu. Pek ala ıstakoz nasıl oluyor da büyüyebiliyordu. Istakoz büyüdükçe kabuk onu sıkıştırıyor, ıstakoz kendini baskı altında ve haliyle rahatsız hissediyor
Kendini avcı balıklardan korumak için bir kaya oluşumunun altına çekiliyor; kendisini sıkan kabuğunu çıkartıp atıyor, yerine yenisini üretiyor. Zamanla ve büyüdükçe kabuk ıstakozu sıkmaya devam ediyor, tekrar kayanın altına gidiyor, tekrar kabuğunu değiştiriyor. Bakın ıstakozun büyümesine imkân sağlayan tetikleyici unsur onun rahatsızlık duymasıdır. Eğer ıstakozların doktoru olsaydı, hiçbir zaman büyüyemezlerdi. Çünkü ıstakoz kendini rahatsız hissettiğinde doktora gider, doktor ona antidepresan verir ve kendini iyi hissederdi. Kabuğunu hiçbir zaman çıkarıp atmazdı ve büyüyemezdi. Aslında stresli zamanların büyümenin işareti olan zamanlar olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Eğer karşımıza çıkan zorlukları uygun şekilde kullanırsak, zorluklar aracılığıyla büyüyebiliriz.












