Siyaseten kimse yoğurdum ekşi demiyor.
Günlük güncellemeler üzerinden birbirine saydıran saydırana: Yaşadığımız felaketler sonrası bile izan hak getire. Hepi topu incir çekirdeğini doldurmayacak mevzularda bir bardak suda fırtına kopuyor.
Dedi ki, demiş ki üzerinden hamaset, en geçer akçe bu ülkede.
Zarfa bakıyorsunuz aman ne âlâ, lakin mazruf bomboş.
Toplum bu denli “daral geldi” ruh haliyle yaşamak zorunda kaldıysa (ki kaldı) siyaset dilinin gözden geçirilmesi şart değil mi sizce de?
Karşılıklı hakaretlere varan ağır kelimeler eşliğinde kurulan cümleler, her siyasi partinin yandaşları tarafından hoşnutlukla karşılansa da, kendi halinde, mutedil insanların bütünü, ciddi manada rahatsız ediyor.
Nasıl da laf soktum, güzel saydırdım ama üzerinden yaşanan ve ucuz laf salatası düzeyini geçmeyen boş polemikler, 85 milyonluk ülkenin enerjisini emiyor, emmekten de öte sağduyulu insanları bile beter hâle getiriyor. Tabii bu arada esasa dair meseleler gündem dışında kalırken, toplum cambaza bak üzerinden oyalanıp gidiyor.
Siyasi dil zehir zemberek skalada kalınca, aynıyla vaki durumları vatandaşı da kapsıyor.
Kimsenin kimseye tahammülü yok…
Hoşgörü, onu kaybedeli çok oldu zaten…
Çok şükür herkesin her konuda bilgi sahibi olmasa dahi bir fikri var!
Ne toplumsal tartışma kültürü kaldı, ne insani değerler.
Karpuz gibi ikiye bölündük; sosyal medyası ve hayatın hemen hemen her alanı dâhil…
Neredeyse “Benden değilsen cehenneme kadar yolun var” söylemi üzerinden yürüyen yeni bir yaşam biçimi ve düzen var.
Spordan, tarihe, kültüre, yaşam şeklinden tuttuğumuz partiye kadar akla gelebilecek ne varsa, karşı mahalle insanına sin-kaf üzerinden yürümekte ısrar ediyoruz.
Kimseler farkına varmasa da son yıllarda ortaya çıkan kaosun merkezinde alenen duygu durum bozukluğu yatıyor ve tekil değil toplumsal bir sorun olarak karşımızda arz-ı endam ediyor.
Dönersek başa, siyaseten başlayan hakaretamiz ifadelerle yüklü bulut, Türkiye’nin tamamını kaplıyor. Yani zincirleme ve silsile yoluyla kahir ekseriyet aynı yolda yürümeyi tercihleyince, kısır döngünün dayanılmaz hafifliği ile bilinmeze kürek çekip duruyoruz.
Kısacası, bu sığ durumdan acilen kurtulmalıyız, değişmeliyiz, dönüşmeliyiz; yönümüzü insanlığa odaklamalıyız. Yarın çok daha geç olmadan!