Şaşırtıcı ve bir o kadar da sarsıcı günlere eşlik ediyoruz.
Rüzgârgülü bile gündemin hızına yetişemiyor bu ülkede. Neredeyse her saat başı “Vay be” demek durumunda kalıyoruz.
Tutuklamalar, kayyumlar, felaketler silsilesinden tam kafamızı kaldıracağız derken, karşımıza çıkan bir dram alıp başka bir yere koyuyor bizi... Şairin dediği gibi, “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” mısralarından hareketli yaşadığımız topraklara dair, haliyle dertleniyoruz. Bunca hengâmenin içinde
“Ama annemin parası yok” cümlesi, beyindeki seyrü seferi bu satırları yazdırıyor bize zahir.
Daha net anlatmak gerekirse, ajanslarda, haber bültenlerinde çok üzerinde durulmayan hatta vakayı adiyeden (sıradan olay) muamelesi gören bir yangın haberinin içinde bir çocuğun can yakan ifadeleri vicdanı olan herkesin alnının ortasına mıh gibi çakıldı.
Antalya’da iki katlı bir gecekonduda çıkan yangına, ihbar üzerine itfaiye ekipleri müdahale etti... Annelerinin ekmek almak için fırına gittiği sırada çıkan yangında evde bulunan, yaşları 2, 5, 7 arasında değişen üç çocuk duman ve alevler arasından kurtarıldı. Çocuklardan en büyüğü 7 yaşındaki Efe kardeşleriyle birlikte ambulansla hastaneye götürülmek istenirken, “Ama annemin parası yok” diye ağlamaya başladı. Kısa bir süre olsa da direndi ama “Sizden para almayacaklar, annen de gelecek” diye ikna edildi.
Bir gecekondu… Bir Yangın… Bir çocuk…
Sonrası kurulan cümle, yoksulluğun izahının bizatihi kendisi oldu tüm Türkiye’nin gözü önünde…
Yürekleri dağlayan bu ifadeyle birlikte tek teselli kaynağı, elbette yaşanmayan can kaybı… Lakin amma velakin 7 yaşındaki Efe’nin dudaklarından dökülenler, Türkiye’nin bir bölümünün hâli, pürmelalidir.
Biz bunu buraya not düşelim diye iliştirdik…
Ve umarım, siyaset ehli de bu durumu, bu dramı eğer vicdan diye bir şey kalmışsa gönlünün bir yerine iliştirir de suni gündemler yerine insanların yaşadığı yalın gerçeklere odaklanır diye…