Okuyorsunuz, birkaç dakika sonra, “Vay be” gibi ve benzeri istemsizce tepkiler veriyoruz geçiyor-gidiyor; suya yazı yazmak gibi… Oysa açılan Pandora’nın kutusudur ama farkında değiliz. O zaman anlatmaya çalışalım, dilimiz döndüğünce…
Bugünkü gazetemizde manşet olan haber, Kocasinan ilçesinde yaşanan trajik cinnet, sadece bir aileyi değil, hepimizi derinden sarstı. Onur K.’nın, eşi Neşe K.’yı tabancayla öldürüp ardından kendi hayatına son vermesiyle iki çocuk öksüz ve yetim kaldı; bir ev sessizliğe gömüldü, bir toplum ise yine geç kalmış bir farkındalığa her zamanki gibi göz ucuyla baktı.
Siz haber başlıklarına bakmayın; ‘tartışma sonucu’ gibi ifadelerle olayı sıradanlaştırsa da, bu yaşananlar vakayı adiyeden değil elbette. Bu, toplumsal şiddet sarmalının dışa vurumu ve haliyle en kanlı sonucudur. Bu, yıllarca görmezden gelinen, “aile meselesi” denilerek halının altına süpürülen bir toplumsal yaranın bizatihi kendisidir.
Yok olup giden hayatların ardından , kabullenme ve sessizlik bana göre işin en hazin taraflarından birisidir… Herkesin her şeyin farkında olmasına karşın, ‘hiçbir şey fark etmedik’ demesi, malum çevrelerin ‘kendi halinde bir aileydi’ diye ifade etmesi, aslında bakarsanız şiddetin ne denli sessizce büyüyebildiğini gösteriyor. Bilindiği üzere, kadın bireyler genellikle yardım istemeye cesaret edemez. Çünkü ya kimse inanmaz, ya da o bayağılık yüklü ‘evlilikte olur böyle şeyler’ türü cümleye maruz kalma gibi bir vaziyet çıkar karşılarına…
Elbette şiddet, sadece fiziksel bir hadise olmanın ötesindedir... Psikolojik baskı, ekonomik bağımlılık, toplumsal normların kadını susturan dili… Bunların hepsi bir kadını savunmasız bırakır. Neşe K.’nın yaşadıkları belki de yıllardır süren bir sessiz çığlığın son perdesiydi. Ama biz bu çığlığı duymadık. Ya da hiçbirimiz duymak istemedik.
Tabii ki yaşanan bu cinnetin ardından en acı nokta, iki çocuğun bir anda hem annesiz hem babasız kalmasıdır. Geleceği, travmaları, hayata tutunma mücadeleleri… Yani ömür boyu peşlerinde olacak bu kaygı yüklü günler…
Bakın şimdi, hep birlikte düşünelim… Susmaya devam mı, yoksa gerçeklerle yüzleşmeye doğru adım atmayı mı içselleştireceğiz… Önce bunu bir karar verelim toplum olarak… Eğer bu acıya görmezden gelirsek, sessizliğe ortak olursak, üstü kapalı olsa da suça iştirak etmekle eş değer bir vaziyet var demektir karşımızda.
O zaman daha net ifade edelim; asıl yıkım, şiddetin ardından gelen sessizliktir, nokta!












