Geçen günlerde bu köşede bir anekdot anlatırken, şu satırları paylaşmıştık:
Lâedrî Arapça bir kelime.
Türkçe tam karşılığına “Bilmiyorum” denk gelir. Bizim dilimizde kimin tarafından söylendiği bilinmeyen şiirlere imza olarak da kullanılır.
Derler ki:
Bilmiyorum demek ilmin yarısıdır.
Bilmediğini bilmek, mutluluktur görüşünün ısrar edenler vardır, bu düşünceye hak verenlerdenim.
Bilmiyorsun, bilgi sahibi değilsin ve bunun farkındaysan, doğru yoldasındır.
Bir de bilmediğinin farkında olmayanlar vardır ki, ortaya çıkan vaziyet tam anlamıyla cehaletin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Bilmez, bilgi kırıntısına dahi ulaşamamıştır, okumamıştır ama bildiği zannıyla hareket ederler. Bakın çevrenize ne hazindir ki, böyle tipleri çok sayıda görürsünüz…
Et tekraru ahsen, velev kane yüz seksen (Tekrar iyidir, 180 kere olsa bile) felsefesinden yola çıkarak, bazı şeyleri metamorfoza uğramış küçük beyinlere tane tane izah edelim istedik.
Hödük zihinlere, tasmasıyla gezenlere, o anlayışa selam duranlara seslenelim o zaman:
Sakın ola, sizin dünyanızın içinde olmamızı beklemeyin bizden. İnandığımız değerler ve ilkeler üzerinden yol yürüyoruz, yürümeye de devam edeceğiz.
Boş laflarlar, düşük değerli ifadeler silsilesi ve ucuzluklar dünyası bize göre değil.
Orta yerde bir hata, bir yanlış, bir eksik-noksan varsa tabii olarak görevimiz bunu gündeme taşımak.
Bundan gocunanlar varsa, gocunmaya devam edebilir, hiç sakıncası yok!
Şunu net olarak biliyoruz ki, insanlar görmek istemedikleri, beklemedikleri ve açıklayamayacağı şeyleri görmüyorlar-görmek istemiyorlar. Buna psikolojide istem dışı körlük deniliyor.
Siz istediğiniz kadar güneşi balçıkla sıvamaya devam edin. Mızrak çuvala sığmıyor işte… Görünen köy de kılavuz istemiyor vesselam.
Kıssadan hisse ile noktalayalım günü:
Unutmayın, yalan bozuk para gibidir, insanı uzun süre geçindirmez…