Hayatın her alanında kaba ve nobran insan tipleri çığ gibi büyüyor.
İyiliği, naifliği kerizlik gibi algılayanlar çoğunlukta.
Edep, adap yüklü konulara girmeye hiç gerek yok.
Vicdan ve adalet; kendileri attaya gitmişler, gelmeyecekler. Uzaktan bize el sallıyorlar bu ara…
Hadsizlik zaten nirvana.
Her gelen gün, daha da pespayesini bizlere sunuyor.
Özür dilerken bile, “Özür diledik ya lan” ifadelerine tanıklık ediyoruz.
Toplumsal alanda çivisi çıkmayan hiç bir şey kalmadı; bir tek b.kun üzerine tüy dikmediğimiz kalmıştı, onu da fevkalade yapmaya başladık. Mübalağasız topyekun çürümüşlük ahtapotun kolları gibi sarmış, sarmalamış hepimizi.
Sorarsanız, herkes pirüpak… Herkesler sütten çıkmış ak kaşık!
İyi ve güzele dair hangi davranışımız varsa, kaybettik, kaybetmeye devam ediyoruz. Sonrasında da, oturup ağlaşıyoruz “Ne oldu bize” diye, ne güzel memleket değil mi?
Kimse ama kimseler, ya da seküleri ile, muhafazakârı ile topu birbirlerinin önüne atıp suçlayıp geri çekiliyorlar. Kısır döngü yıllardır böyle devam ediyor. Makulü aramak adına kimsenin bir derdi yok. Herkes kendi seyrü seferinde ve ne arkasına, ne de çevresine bakıyor. Baksa da görmüyor, görse de anlamak istemiyor. Bildiğiniz kısır döngü.
İnsan olarak değil de, yağdanlık olarak vücut bulması gerekenlerin baş tacı edildiği, kalite, nitelik ve liyakatin sigara izmariti gibi üzerine basılarak ezildiği bir düzenden neyi bekleyelim ki!
Hani deveye “Neren eğri” diye sormuşlar da, “Nerem doğru ki!” cevabını almışlar ya aynıyla vaki zaman dilimlerinde yolculuk yapıyoruz. Amiyane, argo tabirle hiç bitmeyen dalga-dubara mevsiminde yol alıyoruz. Yetmiyor, iyiliğin kafasına odunla vuruyoruz, kötülüğü içselleştirip, kutsuyoruz. Kabul etseniz de, etmeseniz de durum budur kardeşim.
Herkes bir nefes içine çekse belki iyi gelir diye bizde paylaşalım bari… Ne diyordu Cengiz Aymatov;
İnsan için en zor şey, her gün insan olarak kalabilmektir.