Yokmuş gibi davranınca sorunlar yok olmuyor…
Örneklendirirsek, aç insan günde üç defa “Tokum, tokum, tokum” deyince doymuyor.
Sıkıntıları savsaklayarak, öteleyerek, iteleyerek geçiştirmek mümkün değil. Galiba Türkiye’nin son dönemdeki en büyük açmazı bu. Bakıyoruz, ne iktidar ne de muhalefet “mantık” merkezinden hareket etmiyor, edemiyor.
Bir taraf uç noktadan savunmada, diğer taraf ağzına geleni saydırıyor. Bu durumun doğal sonucu olarak heba edilen günlere hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Sağduyu hak getire…
Nezaket, zarafet sizlere ömür…
İncir çekirdeğini doldurmayacak bir eksen etrafında dön baba dönüyoruz. Olan 84 milyonluk Türkiye’nin enerjisine oluyor.
Şair, ‘Kabahat senin demeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin kardeşim’ diyor ya, aynıyla vaki bir durum ile karşı karşıyayız ama kimseler de çıkıp “Siz ne yapıyorsunuz, nereye varmak istiyorsunuz böyle” sorusunu sormuyor… Yani siyasetin günü kurtarma, seçmenini konsolide etme adına sergilediği tavrın, illa ve mutlaka alıcısı çıkıyor. Sığ ve içeriği olmayan mevzular ete kemiğe bürününce, siyasetin üste de, altı da “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” tınısıyla olumlu yol aldığı hissine kapılıyor.
Taraflardan problem çözme adına tek satır yok…
Varsa-yoksa polemik; vallahi sıkıldık artık.
İçi boş tencerenin ülke sofrasında her defasında yer bulması da, ayrıca hazin bir tablo.
Siyaseten yukarıda başlayan tartışma, aşağılarda daha geniş yankı alanına sahip olunca, kısır döngü günleri bir başlıyor, pir başlıyor… Sonrasında, saçmalama hakkını sonuna kadar kullanarak eşlik etmekte hiçbir beis görmeyenlerle birlikte, güzelim ülkemde iyiye dair ne varsa berhava oluyor.
Herkes kendi mahallesinde ortaya çıkan aymazlığa, vicdansızlığa karşı çıkmadığı müddetçe aynı terane, aynı repliklerle avunmaya, sözde teselli bulmaya devam edeceğiz.
Sahi ne diyordu şair:
Kabahat senin demeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin kardeşim. (Arşiv)