Arsıza sormuşlar; hiç utanmıyor musun diye?
El cevap; iş, donu bir kez kıçtan atmakta, gerisi kolay utanılacak bir şey kalmıyor…
Arsızlık, hırsızlık, müptezellik, almış başını giderken, biz de kalmışız bu kadar güzel gökyüzünün altında bu kadar madrabaz nasıl yaşıyor, oturmuş boş-beleş merak ediyoruz.
Malum, bizim ülkemizde yalakalığın getirisi, dürüstlüğün getirisini fersah fersah geçmişken, ben elbette yazdıklarımdan-söylediklerimden sorumluyum, sizin anladıklarından değil…
İyiliğin makosenlerin altında bir sigara izmariti gibi eziklendiği düzenin içinde şimdi bakıyorum da, herkes her şeyden şikâyetçi. Her türlü yalana, dolana, adaletsizliğe, ite, kopuğa karşı kuzuların sessizliği modunu maaile hepimiz hayata geçirmedik mi?
Kazan nerede kaynar, maymun orada oynar, genel geçer motto halini almadı mı bu toplumda?
Üzgünüm ama içinde utanmak kelimesi olmayan bir düzenin içinde yaşıyoruz.
Çok şükür(!) bu duygudan arınan insanların sayısal üstünlüğü de giderek artıyor… Sonra dönüp bir soruyoruz; ne oldu bize diye… Olan elinin körüdür, cehennemin dibidir…
Elden geldiğince anlatmaya çalıştık ama nafile, geldiğimiz noktada, bulunduğumuz sokağın adının üzerinde ‘çıkmaz’ yazıyor. Dönüşü nasıl olur, peşinen söyleyeyim, bakın onu bende bilemiyorum…
Dolandırıcılık-hırsızlık yapanların ağam-paşam muamelesi gördüğü, kıptı kılıklı pespayelerin el üstünde tutulduğu, kutsandığı hatta alkışlandığı realitenin içinde nere sığınabiliriz ki?
Bir toplum düşünün ki, utanma duygusu yitmiş, gitmiş… Ne yaparsanız yapın rezil olmuyorsunuz. Yavşaklığın bini bir para ama ne gam. Sonra dön baba dönüyoruz ne oldu bize… Dedim ya, elinin körü diye (Aslında bu bile galat-ı meşhurdur, doğrusu ölünün kürüdür), net olan tek bir şey varsa o da at izinin, it izine karıştığı zaman diliminden geçtiğimiz gerçeğidir…
Bakın, paranızı kaybettiğiniz zaman hiçbir şeyi kaybetmiş olmazsınız…
Sağlığınızı kaybederseniz, bazı şeylerinizi kaybedebilirsiniz…
Amma vekalin, karakterinizi kaybettiğiniz de her şeyinizi kaybetmiş olursunuz…
Kıssadan hisse ile bitirelim, Tolstoy’a sormuşlar; Nasıl iyi insan olunabilir diye… Cevap vermiş: Önce kötülük ve kötü insan konusunda mutabık kalmak lazım.
Kötü insan kimdir, demişler, karşılığı anında gelmiş:
Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan, en kötü insandır…












