Dünün in sarsıcı haberlerinden biri Giresun’dan geldi; öfkeli adam, parasını ödeyerek aldığını iddia ettiği evini, başka birine satan müteahhidi yol ortasında bıçakladı ve başında bekleyerek, ağzına gelini söyledi. Müteahhit, öldü, bıçaklayan şahıs gözaltına alındı.
Sonrası malum; sosyal medya platformlarında viral olan olay yerine ait video ve yorumlar konuşuldu da konuşuldu, yazıldı, çizildi, gitti. Kahir ekseriyet, bıçaklayanı, yani cinayeti işleyeni suçlu görmüyor… Şimdi bu yaşanan hadiseyi, sıradan vaka olarak gördüğümüzde, toplumun çivisi çıkmaya başlamış demektir .Oysa adalet, bir toplumun omurgası olmak zorundadır; onu ayakta tutan, bireylerin birbirine ve devlete olan güvenini sağlayan en sahici temel taş. Pek âlâ, gelelim esasa; bu omurga çatırdamaya başlarsa ve adalet, mahkeme salonlarından taşarak sokaklara dökülürse ne olur? İşte en önemli soru ve meselemizde bu galiba…
Bakın şimdi, adaletin sokakta aranmaya başlanılması, bir ülke adına acı verici ve hukuk sistemine olan güvenin çöktüğünün en net göstergesi olarak haneye yazılır... Mahkemelerin, yasaların ve kurumların adil kararlar alacağına olan inanç kaybolduğunda ise insanlar kendi adaletlerini sağlamak için harekete geçer. İşte buraya aman ha dikkat demek durumundayız… Bu bir distopyadır. Çünkü sokak adaleti, kontrolsüz bir güçtür. Kuralsız, ölçüsüz ve çoğu zaman kördür; sonrasında masum ile suçlu arasındaki ayrım bulanıklaşır; zira sokakta adalet, kanıt yerine duygularla, mantık yerine intikamla temayüz eder. Bugün bir grup, kendi haklılığına inanarak birini cezalandırır; yarın başka bir grup, başka bir hesabı görmek için yola revan olursa ve sıkıntının dozajını hepimiz tahmin edebiliriz galiba…
O sebeple dünkü Giresun cinayetini siyasilerin de enine boyuna irdelemesinde büyük yarar var. Aman canım ne var bunda mantığının götüreceği yol, açık ve seçik olarak çıkmaz sokaktır. Bu ülkede halledilmesi gereken sorunların başında da adalete olan güvenin temini ve tesisi gelmektedir. Başınızı kaldırıp sokaklara bir biçimde bakma lütfunda bulunursanız, görmeni gereken çok şey olduğunun farkına varırsınız kanaatindeyim.
Adalete dair sorumuz olduğu muhakkak da, bu tablo nasıl önlenir, bunun üzerine kafa yormak lazım. Adaletin sokaklara dökülmemesi için, öncelikle kurumlara güven yeniden inşa edilmesi ilk şart olarak karşımızda duruyor. Mahkemeler bağımsız olduğunu insanlar içselleştirmeli, o inanç tesis edilmeli, yasalar herkes için eşit uygulanmalı, hak arama yolları erişilebilir olmalıdır. Toplumun her kesimi, sesinin duyulduğunu ve haklarının korunduğunu hissetmelidir. Aksi takdirde, öfke birikir ve en ufak bir kıvılcımda patlar, dün olduğu gibi…
Kaos sarmalına girmeden... Bu sarmaldan çıkmak, yılları, belki nesilleri elimizden alır. O yüzden, adaletin mahkeme salonlarında, tarafsız ve bağımsız bir şekilde tecelli etmesi için hepimizin çaba göstermesi şart. Çünkü sokak, adaletin değil, öfkenin mekânıdır. Ve öfke, bir ülkeyi ayakta tutmaz; yıkar, bu karşımızda arz-ı endam eden en yalın gerçek!












