Yaz aylarının en heyecanla beklenen zamanı kuşkusuz tatil dönemidir.
Deniz, kum, güneş hayalleri kurarken, birçoğumuz tatil hazırlıklarını alışverişle taçlandırıyoruz.
Ama işin doğrusu, tatil alışverişi çoğu zaman ihtiyaçtan çok bir çılgınlığa dönüşüyor.
Mayo, terlik, plaj çantası, güneş gözlüğü derken liste uzayıp gidiyor.
Üstelik dolapta geçen yazdan kalma, neredeyse hiç giyilmemiş eşyalar duruyor.
Sosyal medyada gördüğümüz tatil kombinleri, vitrinlerdeki “yeni sezon” etiketleri, “indirim fırsatı” yazıları hepimizi cezbediyor.
Bir bakıyoruz ki valizden çok kredi kartı dolmuş.
Oysa tatilin keyfi, üzerimizdeki kıyafetten çok; yaşadığımız anlarda saklıdır.
Sahilde giyilecek en pahalı elbise değil, dostlarla edilen sohbet, güneşin batışını izlerken içilen kahve asıl hatıraları oluşturur.
Tatil alışverişi elbette yapılmalı, ama ölçülü.
Çünkü tatil bir tüketim yarışına dönüşürse, anıların tadı gölgelenir.
Hem ekonomik olarak hem de doğaya bıraktığımız iz açısından fazla tüketim, fazladan bir yük anlamına gelir.
Unutmayalım: Tatili özel kılan alışveriş torbaları değil; hafızamızda bıraktığı izlerdir.
En güzel tatil, en çok eşyanın değil; en çok huzurun olduğu tatildir.












