Sokağa çıktığımızda, otobüse bindiğimizde ya da bir kafeye uğradığımızda gördüğümüz manzara aslında hep aynı: başı eğilmiş, gözleri ekrana kilitlenmiş insanlar.
Sohbetlerin yerini bildirim sesleri, göz göze bakışların yerini “story”lerde paylaşılan anlar almış durumda.
Bir düşünün…
En son ne zaman dostunuzun gözlerinin içine bakarak uzun bir sohbet ettiniz?
Ya da telefona dokunmadan bir kahve içtiniz?
Eskiden akşam yemekleri ailece masada uzun uzun sohbetlerle geçerdi.
Şimdi ise sofraya oturan herkesin yanında bir telefon var.
Paylaşılan yemek değil, fotoğraf oluyor.
Birlikte geçirilen anların değeri, kaç beğeni aldığıyla ölçülüyor.
Elbette sosyal medyanın faydaları da yok değil.
Haber almak, fikir paylaşmak, yeni insanlarla tanışmak mümkün.
Ama şu bir gerçek ki, çoğu zaman faydadan çok vakit kaybı yaşatıyor.
Bir “bildirime bakayım” diye eline aldığın telefon, saatler sonra hâlâ elinde oluyor.
Asıl soru şu:
Sosyal medya bizi birbirimize mi bağlıyor, yoksa birbirimizden mi koparıyor?
Cevabı aslında elimizde.
Siz de bugün bir deneyin:
Telefonu bir kenara bırakın, yanınızdaki insana bakın.
Belki de en gerçek “beğeni”yi onun gülümsemesinde bulacaksınız.












