Güneşin altında geçen keyifli saatler, deniz kenarında dinlenen ruhumuz, doğayla buluştuğumuz tatlı kaçamaklar…
Derken tatil biter, valizler toplanır, bavullar köşeye bırakılır.
Fakat asıl yük, bavuldan çok zihnimizde taşınır: tatil dönüşü sendromu.
Yaz tatilinden döner dönmez başlayan bu hal, aslında bir tür geçiş sancısıdır.
Günlerce alarm çalmadan uyanmaya alışan bedenimiz, sabahın erken saatlerinde çalan telefon sesine itiraz eder.
Mesai saatleri, yoğun trafik, yetişmesi gereken işler, okunmayı bekleyen e-postalar…
Bir anda tatilin huzuru yerini şehir yaşamının telaşına bırakır.
Uzmanlar bu dönemde insanın kendini isteksiz, yorgun ve motivasyonsuz hissetmesini oldukça normal buluyor.
Çünkü tatil sadece bedene değil, ruha da ihtiyaç duyduğu molayı verir.
Dönüşte ise gerçek hayatın yükümlülükleri, beynimizin “adaptasyon” sürecini biraz zorlaştırır.
Peki, bu sendromla baş etmek mümkün mü?
Elbette.
Öncelikle tatilden döner dönmez günlük tempoya koşar adım girmek yerine, küçük geçişler yapmak faydalı olur.
İşe başlamadan önce bir iki günü evde toparlanmaya ayırmak, kahvaltıları uzun tutmak, akşamları kısa yürüyüşler yapmak zihni ve bedeni yumuşak bir şekilde hayata döndürür.
İşe başladığımızda ise kendimize ufak hedefler koymak, molalarda nefes almak ve mümkünse hafta sonlarına minik kaçamaklar eklemek süreci kolaylaştırır.
Unutmamak gerekir ki tatil, sadece birkaç günlüğüne yapılan bir mola değil, aslında yaşamın içindeki dengeyi hatırlatma fırsatıdır.
Tatil dönüşü sendromunu aşmanın en güzel yolu da bu dengeyi yıl boyu küçük anlarla yaşatabilmektir.
Kısacası, tatil bitti diye huzur bitmez.
Asıl mesele, tatilin verdiği enerjiyi hayatın içine taşımayı bilmekte.












