Bir zamanlar haftanın en keyifli etkinliklerinden biriydi sinemaya gitmek.
Hafta sonu ailece ya da arkadaşlarla yapılan planların merkezinde, yeni vizyona giren bir filmi dev perdede izlemek vardı.
Ancak bugünlerde sinema salonlarında bir sessizlik hâkim.
Boş kalan koltuklar, artan bilet fiyatlarının yarattığı olumsuz etkinin en somut göstergesi.
Ekonomik şartların daraldığı, her kalemin bütçeyi zorladığı bir dönemde sinema biletlerinin neredeyse lüks kategorisine girmesi şaşırtıcı değil.
Eskiden orta halli bir aile için sinema keyfi, ayda birkaç kez yapılabilecek sıradan bir etkinlikti.
Şimdi ise tek bir bilet fiyatı, insanların günlük harcamalarıyla yarışıyor.
Yanına mısır ve içecek eklediğinizde çıkan rakam, birçok kişinin geri adım atmasına yol açıyor.
Üstelik artık insanların elinin altında farklı seçenekler de var.
Dijital platformlar, uygun abonelik ücretleriyle geniş bir film arşivini evin salonuna taşıyor. Konforlu koltukta, istediğiniz anda durdurup devam ettirebildiğiniz filmler, sinema salonlarının cazibesini gölgeliyor.
Hal böyle olunca, yüksek bilet fiyatlarının salonları boş bırakması sürpriz olmuyor.
Sinema, sadece film izlemek değil; toplumsal bir kültürdür, ortak bir deneyimdir.
Işıkların sönmesiyle başlayan o heyecan, perdedeki görüntünün yüzlerce insanla aynı anda paylaşılması bambaşka bir duygudur.
Ancak bu kültür, ticari kaygılarla göz ardı edildiğinde kaybolmaya mahkûm kalıyor.
Belki de yapılması gereken, bilet fiyatlarını makul seviyelere çekmek, salonları yeniden cazip hale getirmek.
Çünkü boş koltuklar, yalnızca seyircinin değil, sektörün de kaybı demektir.
Sinema, herkesin ulaşabileceği bir sanat olmalı; yalnızca yüksek bedel ödeyebilenlerin değil.












