Şehrin sokaklarında yürürken karşımıza çıkan bakkallar, man avlar, terziler, ayakkabıcılar… Onlar sadece dükkân açıp ürün satan insanlar değil; mahallenin belleği, sokakların ruhu, hayatın sıcak yüzü. Ancak son yıllarda küçük esnafın işi hiç kolay değil.
Bir yanda zincir marketler, diğer yanda internet üzerinden satış yapan dev platformlar…
Küçük esnaf, adeta iki büyük dalga arasında ayakta kalmaya çalışıyor. Kira fiyatlarının artışı, vergi yük leri, elektrik ve su gibi sabit giderler onların belini büküyor. Üstelik bir de enflasyon gerçeği var; rafına koyduğu ürünü ertesi hafta aynı fiyata alabilmesi neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Oysa küçük esnaf sadece ticaret yapmıyor, aynı zamanda güven veriyor. Mahalle bakkalına borç yazdıran bir öğrenci, terziye kumaş bırakıp “sonra öderim” diyen bir komşu…
Bunlar büyük alışveriş merkez lerinde bulunamayacak değerler. Esnafla müşteri arasında yıllara dayanan bir güven ilişkisi vardır. İşte bu bağ, toplumun sıcaklığını da ayakta tutar. Bugün küçük esnafın yaşadığı sıkıntılar aslında hepimizin hayatına dokunuyor. Çünkü onlar kayboldukça şehirler ruhunu kaybediyor.
Sokakların ışığı azalıyor, insan ilişkileri zayıflıyor, her şey daha tekdüze hale geliyor.
Belki de bu noktada hepimize küçük bir görev düşüyor: Haftada bir defa da olsa zincir market yerine mahalle bakkalına uğramak, terziye işimizi götürmek, ayakkabımızı tamirciye vermek… Küçük bir alışveriş, büyük bir destek olabilir.
Unutmayalım, küçük esnafın yaşaması demek şehrin ruhunun, samimiyetin, güvenin yaşaması demektir.












