Sucuk denilince Kayseri akla gelirdi birinci sıradan… Şimdilerde taklit ve tağşiş ile anılır olduk. Zira Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ne zaman denetim yapsa, mutlaka bir sucuk vakası ve anlı şanlı markalarımız karşımıza çıkıyor.
Hani Kayseri adına sucuk marka değerimiz ya… O sebeple buradan yola çıktık. Yoksa aklınıza gelen hangi ürün varsa, her türlü müptezellikle vatandaşı aldatma, kandırma adına gidilmiş. Düpedüz sahtekârlık yani. Bu sahtekârlığın dur-durağı yok, şeytanın aklına gelmeyecek işler yapıyorlar. İğneden ipliğe durum bu, benim güzel ülkemde. Et, süt ürünleri, zeytinyağı, peynir ve neredeyse tüm temel gıda ürünlerinde apaçık hile hurda var. Yani ne yediğimiz belli değil. Rastgele alınan numuneler bize gösteriyor ki, üretimlerde kâr marjını yukarı çekmek adına haysiyetsizlik ve şerefsizliğin bini bir para. Köfteden domuz eti, sucuktan tavuk çıkıyor; alın hayrını görün. At ve eşek eti de cabası!
Kayseri ve sucuk demişken… Bakanlığın yaptığı son üç denetimin sonuçları ilan edildikten sonra hepsinde de Kayseri taklit ve tağşiş ile gündeme gelmesini neye bağlarsınız; en hafif ifadeyle bildiğiniz aç gözlülük, aldatma ve kandırma temelli bir ticarettir yaşadıklarımızın özeti. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, sözde hayır hasenat işleriyle meşgul olan firmalar, bir bakıyorsunuz insanın akıl sınırlarını zorlayacak üçkâğıtçılık üzerinden vatandaşın sağlığıyla oynuyor; hem de az uz değil yani, tiksinti derecesinde…
Ortada bir gerçek var: kolay yoldan kar etme, para kazanma adına insanın sınırlarını da, sinirlerini de hoplatacak cinsten gıda dolandırıcılığı günleri bizlere eşlik ediyor... Utanma duygusundan filan bahsetmeyeceğim. Hayatın her alanına sirayet etmiş bir vaziyeti yaşıyoruz. Deyim yerindeyse, kör tuttuğunu öpüyor… Cezalar da parayla sınırlı kalınca, problem kalmıyor. Oysa asıl mesele ahlakla ilgili. Kaybedilen ahlak, hayatın her alanında taklit ve tağşiş ile karşımıza çıkıyor. İnsan bozulunca, bu durum gıdaya da yansıyor, toplumsal yaşama da…
Sonuç olarak elbette denetimler devam etmeli, sıklaşmalı, üçkâğıtçılar-sahtekârlar deşifre edilmeli… Ancak daha sert ve net yaptırımlar da gerekiyor. Her ne kadar halkı sağlığını tehlikeyi düşürmekten mahkemeye çıkanlar olsa dahi, bunlar hapis cezası almadan, kaldığı yerden gıda namussuzluğuna devam ediyor. Önce toplumsal çürümüşlüğün ve ahlaksızlığın önüne geçmek için bir dizi plan-programla hareket etmek zorunluluğu birincil hedef olarak karşımızda duruyor. Bakanlık eliyle can yakan, kapatma, meslekten men, bir daha ticari hayatın içinde olamamayı kapsayan, köktenci ve sahici tedbirler şart. Aksi halde bu işler sosyal medya geyiği olmaktan öteye gitmez, gidemez…